NAZAN BOZAN
  12-10-2021 23:45:00

Bir İstanbul Masalı!

Keyifli bir İstanbul ziyaretinden gelmiş, sevdiğim arkadaşlarım ile buluşmuş, bir gün kahvaltı masasında uzun ve keyifli sohbetler yapmış, danışanlarıma koçluk vermiş, bir diğer gün akşam yemeğinde ocakbaşı sohbetinde saatler geçirmiş, bir başka gün  İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin konserinde, konserin sanatçısı olan arkadaşımın o güzel nağmelerine eşlik etmiş ve bir sonraki gün Şile'ye gitmek üzere sözleşmiştik.

Şile'nin o benzersiz hırçın dalgalı denizinde doğayı seyredip bir balıkçı restoranına geçiyoruz.

Balıklarımızı söylüyoruz, ağız alışkanlığı ile "Nasıl gidiyor, memnun musunuz, sezon nasıl başladı" diyoruz.

Marmara'dan artık balık gelmediğini, balıkların Karadeniz'den midye ve kalamarın ise market ürünü olduğunu söylüyor genç işletmeci. Üzgünüz… Tıpkı sokaklarında dolaşırken o güzelim tekstil ürünü Şile Bezi'nin artık eskisi gibi rağbet görmediği için fazlaca üretilmediğini öğrendiğimiz de yaşadığımız hayal kırıklığı gibi bu da içimi acıtıyor.

Bir balıkçı köyü görünümlü bu yere geçmişte yaşadığım o doyumsuz tadı almak için gelmek istemiştim oysa...

Ahh zaman! Nasıl büyük bir hızla ve ne acımasızca akıyorsun..

Şile...

Son 17 yıl öncesine kadar her ay mutlaka bir kez Bursa'dan günübirlik turlar düzenlediğim, sokaklarında gezinmekten büyük bir keyif aldığım yerleşkeydi benim için..

O zamana kadar adını hiç duymadığım "Bir İstanbul Masalı" dizisinin bir sahnesinde gözüme çarptı "Ağva"....

Sonrasında turlarımın rotası oldu...

Ağva- Şile - Polonez Köy

Sokaklarında gezinirken derin hayallere daldığım, geçmişe yolculuk yaptığım bu yerlerde zaman denilen kavramın acımasızlığını bir kez daha kalbimin en derinliklerinde hissediyorum.

Sanırım 16-17 yıl önceydi "Bir İstanbul Masalı" dizisi başladığında.

TV başında nefessiz oturur (ki beni yakından tanıyanlar bilir, ben TV izlemekten hiç keyif almam, son 8-9 yıldır ise evde bir aksesuar olarak durur televizyonlarım) bu dizi başladığında ise nefessiz oturur, bu muhteşem aşkı, o aşk yaşanırken tüm olanlara rağmen ilişkide ki saygıyı, kaliteyi, duygularını dışa vuruşlarındaki nezaketi, şimdi hiç olmayan toplumsal etik kavramını, sevmenin özveri, fedakarlık, sadakat, saygı olduğunu bir kez daha özümser İstanbul'un o masalsı topraklarında gezerdim.

Şile' de alışverişe çıkar, Ağva'nın o doyumsuz nehir üstü restoranlarında balığın tadına varır, Polonez Köy'un şehirden uzak, kuş sesleri ve yemyeşil doğasında kültürü yaşardım.

Polon halkının geleneklerine, yanlarında getirdikleri saygı ve zarafetlerine her seferinde hayran olur zaman içerisinde tüketmeden günümüze ulaştırdıkları kültürlerine bayılırdım.

Şimdi aynı özlemle yürüdüğümüz bu sokaklarda (Polonez köy hariç) hafızamın o tozlu raflarından indirdiğim görüntüleri bulamadım.

Bizim medeniyet kavramımızın hızla tüketmek, yok etmek, var olanı koruyamamak üzerine kurulu olduğunu bir kez daha içim acıyarak gözlemliyorum.

Artık birbirinin aynı olan, vizyonu olmayan yöneticileri tarafından kopyalama yöntemiyle ruhsuzlaştırılan, turizm anlayışı adım başı tezgahlarında birbirinin aynı Çin ürünü hediyelik eşyaların satıldığı, ucuz magnetler gibi olan bu masalsı topraklarda zevksizlik ve kültürsüzlük içinde yaşayıp gidiyoruz.

Oysa her köşesi bir açık hava müzesi olan bu güzel ülkede "mış" gibi yaparak geçmişimizi, bugünümüzü ve yarınlarımızı hızla tüketiyoruz..

Sahi biz ne bırakacağız gençlerimize..

Pandemi nedeniyle hızla tükettiğimiz, uzun soluklu tatiller olarak gördüğümüz bayramlarımızı mı??..

Sımsıcak bir iftar yemeğinde buluşmanın lezzetinden uzak akşam iş çıkışı atıştırmalık olarak aldığımız fastfood siparişlerini mi???

Hayatı ellerindeki tablet sanan sanal okul, sanal ders kavramları arasında büyüyen çocuklara paylaşımın bereketini mi??

Hiç evden çıkmadan yaşayan, kitap yüzü görmeyen ülkem insanına hizmet vermenin üstüne katmak olduğunu mu???

Kadın, erkek ayrımı, kız çocukları günü gibi saçma paylaşım dolu sayfaları olan sosyal medyamızda eğitim mi??

Güldürmeyin beni...

Artık birbirimize sarılmaktan bile korkuttukları bir zamanda neler oluyor hayatta bir bakın Allah aşkına etrafınıza..

Bakın ve görün neler yitirilmiş, ne çok duygu, ne çok mekan, ne güzel alışkanlıklar, ne güzel aidiyetler bitmiş gitmiş..

Büyük önderin dediği gibi "Ülkenin her köşesi işgal edilmiş olabilir ...

Ama gençliğe hitabe "Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur" diye biter.

İstanbul'un ve ülkemin gerçekten bir dizi adı gibi olması dileğiyle...

  Bu yazı 3745 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI