NAZAN BOZAN
  18-12-2023 22:15:00

Kendimden çok uzağım ....

Orman içinde Eskişehir'de Sarıcakaya Kayı boyunda muhteşem bir kahvaltı etmiş, mantar toplamak için Nihan Hakan ve Sadike ile ormana girmişiz.

Tabi ben ağaç gördüğümde budanmamış elektrik direği gözüyle bakan bir çocuk olunca sevgili Sadike  bana her gördüğüm mantara dokunmamamı, kar nedeniyle bastığım yerdeki dökülmüş yaprakların kaydırıcı olacağını, sıkı giyinmemi, gösterdiği mantarı bulsam bile elime almamamı onu yanıma çağırmamı o gelmeden elleşmememi, vıdı vıdı bir sürü şeyi söylüyor.

Bense çocukluğumun "Kuş sesleri ovalara yayılır insan buna hayran  olur bayılır" şarkısını ormanda içimden söyleye söyleye ilerliyorum.

Gittiğimiz mekanın kedisi de peşimize takılmış  "Afacan Beşler çetesi" gibi orman içinde ilerliyoruz.

Benim gibi anneanne olmama rağmen büyümeyen bir çocuk kadın doğa özürlü için müthiş bir macera.

Orman muhteşem duruyor, yer yer karların altında görünen dökülmüş kızıl yapraklar, aşırı yağıştan yosunlaşmış ağaç dalları, fırsat buldukça bulutların arasından süzülmeye çalışan akşam güneşi Sadike'nin dost arkadaş anaç halleri.

Hakan'ın 3 kadına sahip çıkmaya uğraşan çabaları, Nihan'ın o bana iyi gelen halleri birleşince büyük bir huzur kaplıyor içimi.

Sadike'yi zaten "Arkadaş" yazımdan biliyorsunuz.

Hani Yaradan'ın bana abla arkadaş dost olarak   gönderdiği "full paket" kadın.

Hakan Eskişehir'de yaşadığım 6 aylık süre içinde Sadike sayesinde tanıdığım bio enerji uzmanı, şifacı.

Nihan bu kadroya en yeni katılanım.

3 yıldır kaçıp gidişlerimin yol arkadaşı ‘Kafa nereye biz oraya’ dediğimiz, avukatım, sırdaşım, büyük kızım kadrosuna girenim.

Bu macera dolu ormanda "Afacan Beşler çetesi" ile nasıl keyifli olunmaz ki?

Üstelik Bir Yörük çadırında dünyanın en keyifli kahvaltısını etmiş, bolca gülmüş, eğlenmiş Nihan'la 2 günlüğüne Eskişehir'e kaçmışız.

Artık nasıl bir enerji yaydıysak mekanın kedisi Sarman cinsinden Alina'yı da peşimize takmışız....

Daaa... Küçük bir sorun var, Sadike'nin gösterdiği o kocaman üstü kırmızı benekli etli mantarlardan bir tane bile bulamamışız.

Artık ne kadar yürüdük bilmiyorum bakına orman mantar fotoğrafı çeke çeke zamanın farkında değiliz.

Hakan "Artık dönelim" diyor, "Hava kararacak orman soğuk olur önümüzü görmekte zorlanırız"

"Aaa Hakan, ne güzel hoplaya zıplaya mantar  arıyorduk, bulamasak ta. Şimdi bu mızıkçılık niye" diye soramıyorum. Nihan'la ben daha Bursa'ya döneceğiz.

Üstelik Nihan evine Mudanya' ya gitmekte kararlı.

Pazartesi sabahı duruşması var.

İstemeye istemeye "Tamam" diyoruz.

Ayağıma yola bizimle çıkan kedi takılıyor sürekli ‘Ne sırnaşık hayvan’ diyorum, ‘Hep yolumuzu kesiyor’.

Gideceğim yoldan önüme çıkıyor yolumu kesiyor, bana dönüyor miyavlıyor, biz ise bir araya toplanmanın telaşındayız.

Geldiğimiz yöne çeviriyoruz rotamızı, pardon başlarımızı. Gerçekten de gece çökmek üzere.

İlerliyoruz… 10-15 dakika kadar yol aldıktan sonra ‘Biz buralardan geçmedik ki!” diyoruz birbirimize bakarak.

Hakan ve Nihan navigasyonu açıyorlar birinin ki doğuyu gösteriyor diğerinin ki batıyı.

Tabii ki ormanda internet çekmiyor.

Bir doğu yapıyoruz bir batı.

İki uç arasında, kayan yapraklar üzerinde, yol almaya çalışıyoruz.

Gece indikçe ormana, soğukluk artıyor.

Zaten Eskişehir'de yaz akşamlarında bile üzerinize bir hırka almanız gereklidir. Üşütür alışık olmayanı, dişleriniz birbirine çarpar tecrübe ile sabittir.

Orman içinde sağ sol yaparken biraz daha zaman geçiyor.

İlk dillendiren Nihan oluyor. "KAYBOLDUK"....

“Sağ ol be Nihan, nasıl iyi geldi…!”

Ne zaman Eskişehir'e gelsem kitap yazacak kadar aksiyon birikiyor hayatımda. Birazdan telefonun şarjı da biter ve kuş seslerinin yerini çakal sesleri alır… işte o zaman kaçacak delik ararız herhalde.

Telefonları dikkatli kullanmalıyız demek ki.

Offf be kedi, bir rahat ver, bir dolanma ayağıma, minik patilerini atıp yolumu kesme ikide bir de.

Gerginliğim tavan zaten. Kendimden çok uzağım şu anda. Rotam yok, yön duygum yok. Üstelik çantalarımızı Hakan'ın arabada bıraktık ormana girerken, soğuktan burnum akıyor mendilim yok.

Hakan'ın yön anlayışına ve  çekmeyen internetin bilgilerine göre ilerliyoruz, hiç olmazsa ana yolu bulalım diyoruz. Üzerimizde paramız da yok ama beşimizi birden alacak bir araç bulursak Kayı obasına kadar gidip çantalarımıza kavuştuğumuzda ödemeyi yaparız.

Ama önce yolu bulmamız lazım.

Yol yok....

Bir dere kenarına geliyoruz. Burnum Düden Şelalesine döndü. Hiç olmazsa derede elimi yüzümü yıkamalıyım kendime gelmeliyim diyorum.

Diyorum da adım atıyorum kedi ayağıma vuruyor deli gibi miyavlıyor izin de vermiyor bir avuç suya uzanmama.

Önce anlayamıyorum, tekrar adım atıyorum kendini önüme atıyor, geriliyorum sonradan anlıyorum önüm bataklık geri çıkıyorum. Sadike gitme suya diye bağrınıyor.

Peki, peki...

Anladım...

Daha çıkarken bu kedi kaybolacağımızı anlamış demek ki yol boyunca eşlik ediyor bize yoksa bir mantar bulmuşluğu yok.

Bursa'dan çıkarken bir orman maceram olacağından haberim yok, günün sonunda kutumuzdan çıkan orman sevdası mantar merakı.

Dolayısıyla topuklu çizmelerimden başka ayağıma giyebileceğim bir ayakkabım da yok!

Kedi deli gibi miyavlıyor yüzüme bakıp, indiğimiz dere kenarında kayalara çıkıp yol gösteriyor herhalde.

Ahhh canım kedicik bu topuklu çizmelerle o kayalara tırmanılır mı diyorum. Anlayan da yok...

Çaresiz kedinin yön hissine uyuyoruz.

Yapılabilecek başka bir şey de yok.

Önden Nihan çıkıyor, elini uzatıyor, her kayanın üzerinden beni çekiyor, çizmelerin patinaj yapıyor, Sadike arkadan ittiriyor. Karda yolda kalmış havalı araç gibi hissediyorum kendimi. Türk filmlerindeki  gibiyim, kediye söylenirken buluyorum yakalıyorum içindeki yaramaz kadını “Bunun daha düzgün bir yolu yok mu?" diye. O da bolca miyavlıyor.

Sanırım o da bize saydırıyor ama çok şükür kimse kimsenin dilinden anlamıyor.

Ellerimize kayalara, taşlara, dallara tutuna tutuna çıkıyoruz kedi kardeş eşliğinde .

Son kayalığın tepesine geldiğimizde bir düzlük buluyoruz ki define bulmuş sevinci var bendeniz de.

Kedi yine her adımda bizi kontrol ediyor.

Hakan dere kenarındayken hoplaya zıplaya derenin öbür ucuna geçmeyi başarıp ana yolu bulmaya gittiğinden beri 3 kadın bir kedi devam ediyoruz yola.

Hakan yolu bulursa bizi kurtarmaya gelecek.

İnşallah kaybolmaz gece sonu karakolda bitmez.

Ne zaman gelsem karakolda bir sohbet etmişliğim oluyor Eskişehir'de. (En son kurban bayramında telefonumu kaybedince haşır neşir olmuştuk kendileriyle)

Umarım umarım bu sefer Hakan için gitmeyiz ya da o kayıp ilanları ile bizi aramaz.

“Sen yardımcı ol Yarabbim! Neyime-neyimize gerek hiç yemeyeceğim mantarı toplamak” diye geçiriyorum içimden.

Neyse o düzlükte kedinin çizdiği düzlemde ilerliyoruz.

Nihan bu arada video çekiyor, başrolde kedimiz var tabii ki. Kaybolduk diye ınstagram'a atıyor, kedi getirirse geleceğiz falan tarzı bir şeyler anlatıyor…

Vallahi hiç havamda değilim bir de yan yana durup poz veriyoruz. Soğuktan donmuş bulurlarsa kimliklerimizi saplasınlar diye zahir. Ayy şiştim..

Kedi biraz daha yürüdükten ve yürüttükten sonra ormanın içinde 3 tane şahane bungalow tarzı villanın önüne getiriyor bizi.

Günün ödülü her birimize bir villa hediye edecek herhalde. Survivor gibi zorlu etapları geçip buraya kadar geldik diye.

(Bakmayın yazarken ti'ye aldığıma yaşadığımızı anları.

O dakikalarda korkunç derecede gergindim.)

Birazdan hava kararacak ve burada kalacağız diye düşünüyorum.

Kedi biraz soluklanıyor dinleniyor ve başka bir yola doğru yöneliyor. Nihan o sırada bulduk yolu diye sesleniyor. Hakan'ın bizi kurtarmasından vazgeçtim kendi kaybolmazsa bari.

Kedicik yine önümüze geçiyor orman içinde koşturuyor obanın büyük çadırı gözüküyor uzaktan.

Rahatlıyoruz...

Çok mu rahatladık nedir? Domuz sesleri geliyor yanı başımızdan. Sesleri duyan obanın köpekleri havlamaya başlıyorlar canhıraş bir şekilde. Adımlarımızı sıkılaştırıyoruz, tam yolu bulmuşken, çadırı görmüşken bir de domuzlarla karşılaşmak pek iyi bir final olmasa gerek diye koşar adım gidiyoruz.

Çadırın önüne geldiğimizde kan ter içindeyiz.

Yerler kar olmasa, ayaz çökmese geceye, montu çizmeyi atacak haldeyim.

Arabanın yanına ulaştığımızda birer sigara yakıyoruz .

10 dakika sonra Hakan görünüyor ağaçların arasından.

Arabayı alıp bizi bulmakmış niyeti. “Geçti canım, kedi 3 kadına da sahip çıktı, getirdi” deyip gülüşüyoruz.

Hep merak ederdim insanlar dağda nasıl kaybolur, bilmediği yollara nasıl girer diye.

Hayatın “Al öğre” deme şekliymiş sanırım bu bana.

Üstelik ayağıma sürekli dolanan kedi yanlış yolda olduğumuzun sinyallerini veriyormuş.

Çadıra geçip başımıza gelenleri anlatıyoruz.

Mekan sahibi alışkın köpekler olsa bulur sizi hemen getirirlerdi diyor.

Büyük bir övgüyle köpeğinden bahsediyor, bulup getirdiği kişilerden bahsediyor.

Yok canım biz almayalım..

Bir hafta sonu böyle geçiyor. Yaşattığın ve öğrettiğin her şey için minnettarım Allah'ım!

  Bu yazı 2221 defa okunmuştur.
  FACEBOOK YORUM
Yorum
  YAZARIN DİĞER YAZILARI
HABER ARŞİVİ
BİZİ TAKİP EDİN
  • YUKARI