Bulgaristan'ın güneyinden seyahat ettiğimiz minibüsümüz yeşil ağaçların sardığı yolda ilerlerken, Rodop Dağlarının eteklerinden yeşilliklerin içinde bir kasabaya vardık.
Evet… Yıllardır sevgili meslektaşımız, çok kıymetli Sevinç Çelebi’den defalarca kez dinlediğim, insanını, taşını, toprağını, kendine has büyüsünün var olduğunu, bir kez Cebel’e sevdalananın artık bu aşktan vaz geçemediğini, özetle öve öve bitiremediği Cebel’den söz ediyorum…
Meraklanmıştım bende herkes gibi elbet ve de mutlaka bir gün ziyaret edelim diye de söz vermiştim.
Ve o gün bugündü..
Yıldırım Belediyesi’nin kardeş şehri olma özelliğine de sahipti ayrıca..
Gelelim Cebel’e; İlk izlenimim; Osmanlı döneminden bu yana önemli bir Türk nüfusun yaşadığı kasabada herkesin çift dilli ve çift kültürlü yaşıyor oluşuydu.
Öyle ki; Cebel'e varınca sanki hala Türkiye de imişsiniz hissine varmamanız mümkün değil!
Yurt dışına çıkınca, hem Türkçe konuşup hem de bize yakın yemekler yemek bence en büyük lükstür… Bu nedenle de aslında Cebel’i yurt içi saymamız gerekir!
Cebel’in en çarpıcı yönlerinden biri, 1980’li yıllarda Bulgaristan’daki Türk azınlığa yönelik asimilasyon politikalarına karşı verdiği direniş. 1984-89 yılları arasında, “yeniden doğuş süreci” adı altında zorla isim değiştirme, din değiştirme ve göçe zorlama uygulamalarına karşı Cebel halkı, ülke çapında ses getiren büyük protestolara öncülük etmiş.
Bu direniş, hem Bulgaristan’daki Türk toplumunun hafızasında hem de Türkiye’deki göçmen camialarında derin izler bırakmıştır.
Günümüzde Cebel, hem Bulgaristan vatandaşlarının hem de Türkiye’den gelen göçmen kökenlilerin ortak hafızasında özel bir yer tutar.
Bursa'da Cebel doğumlu yada yaşamış Türk sayısı çoktur.
Bu arada Cebel'e gitmeden çok sayıda Cebel'li ve Kırcaali'li arkadaşım olduğunu da belirtmek isterim.
Birde Türkiye'de söylenen bir şehir efsanesi var.
O da; Kırcaali'lerin cimri olduğudur.
Bunu her söylediğimde de meslektaşım Sevinç Çelebi bana hep kızar ve de ‘Ya Haluk, ne zaman cimriliğimi gördün, bakma sen kimin ne dediğine! Gel bir gün bizimle Cebel’e ve kendin Cebel’i yaşa ve gör’ derdi…
Bunu istemeden naçizane test etmiş bulundum…
3 gün süren seyahatimiz esnasında, bir akşam Cebel'den Kırcaali ye gitmek için taksiye bindim. Taksici arkadaş (tabi ki Türk'tü) duyumlarımdan yola çıkarak tam da ‘sıkı bir pazarlık edeyim ben’ derken, taksici beklediğimin aksine gerekli kolaylığın yaptığını gördüm.
O an ‘Her duyduğuna inanma ve ön yargılı olma’ sözü aklıma geldi…
Çok misafirperver ve dostane sohbet ettik. Değim yerindeyse kendimi Bursa'da gibi hissettim. Bu sohbet beni çok mutlu etti.
Cebelli taksici, aklımda kaldığın kadar adı Mustafa’ydı, Türkiye'nin ve Bulgaristan'ın hem ekonomik ve sosyal konularına hakim ve Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımız gibi bir bakış açısı vardı.
Aslında Türklerin yüzyıllardır yaptığı sohbetler gibi 20 km'lik yolda Türkiye hakkında olumlu tavsiyelerde bulunduk.
Cebel, Türkçe konuşulan yerel yaşam tarzını, geleneksel Balkan mimarisi ve çift dilliliği bir arada barındıran, yalnızca küçük bir Balkan kasabası değil, aynı zamanda Osmanlı'dan bu yana kültürel sürekliliğin sembolüdür.
Her yıl 19 Mayıs’ta düzenlenen "Cebel Anma ve Dayanışma Etkinlikleri" dünyanın dört bir yanındaki Bulgaristan Türklerinin bir araya geldiği sembolik bir buluşma şenliği olarak yapıldığını öğrendim.
Dünyanın bir çok yerinde düzenlenen festivallere davet edilen ve bulunan bendeniz, Cebel’le tanıştıktan sonra anladım ki inşallah bir gün bu küçük ama insanı içine çeken, Avrupa’nın cennet parçalarından birisinde düzenlenen festivalde bende bulunmayı çok istiyorum.
Kısacık zarf içinde, neden her yıl 19 Mayıs’ta tüm soydaşların Cebel’e akın ettiklerini iliklerime kadar idrak ettim…
Cebel'de iki gece üç gün geçirdim ancak o birkaç gün bana sanki ömürlük sürecek bir huzur verdi.
Pazar sabahı arkadaşımız kaptan şoför Samet ile Baniçka yemek için fırına gidince, eskiden ramazanda ekmek sırası bekleyenler aklıma geldi. Sabah kahvaltısı için Bulgaristan’a has Baniçka sırasında fırının sıcaklığı, insanların güler yüzü ve sabrı, Cebel halkının ne kadar hoşgörülü ve mutlu insanlar olduğunu gözlemledim.
Kasabanın sessiz sokaklarında ilerlerken aslında Cebel halkının tarihe direnişlerini sessiz çığlıklarını duydum.
Daha önce gitmediğim için Cebel’in eski halini bilmiyorum elbet.. Ancak hem Bursa’da hem yol boyunca daha önce gitmiş olanlardan dinlediğim kadarıyla, bundan birkaç yıl önce yaralı bir insan misaliymiş yeşilin ve güzelliğin her yerde hakim olduğun kasaba..
Dinlediklerimin Gördüklerimle alakası olmadığını anlatmam için kelimeler kifayetsiz kalır.
Ve bu güzelliğin mimarı iki dönemdir Cebel Belediye Başkanı olan eski Avrupa Milletvekili Gençe Necmi Ali’ymiş.
Başkan Ali’yi böylesine güzel, Cennetten bir parça yaratmış olmasından ve de biz Cebelli olmayanları dahi her fırsatta bu küçük kasabayı ziyaret etme isteği duydurmasına sebep olduğu için yürekten kutluyorum ve daha nice güzellikler diliyorum.
Ve Herkesin o mutlu, şirin duyarlı Türk’lerin yaşadığı kasabaya gitmelerini tavsiye ederim.