"Hadi seni bekliyoruz, gelmiyor musun" dedi telefonun diğer ucundaki ses. Cuma gününün tüm
koşuşturmasının içinde bir an durdum......
Gidiyor muydum??? Kendimin bile anlamadığı bir kaç cümle geveledim..
Gitmeli mıydım, yoksa kalmalı ve bir hafta sonra gerçekleştirmem gereken etkinliğin tüm çalışmalarını mı
tamamlamalıydım..
Simyacı aramış ve hafta sonu programını uzun bir hafta içi programına dönüştürmüş, ağzım kulaklarımda
gezerken "Hadi seni bekliyoruz gelmiyor musun" sorusuyla karşılaşmıştım.
Bir iki dakika gibi uzunnnnnn!!! bir düşünme süresinden sonra bulduğum ilk taksiye atlamış eve çıkıyordum....
Her cuma eve gelen yardımcımın hayret dolu bakışları arasında valize giysi yerleştirmek ile meşguldüm.
O ise tabureye çıkmış banyo dolaplarını silerken söyleniyordu. "Ne güzel işte en doğrusunu yapıyorsun, bak
izin almamak, para istememek ne güzel..
Benim adam ne gönderir ne götürür, böyle onun ağzından çıkacak söze bakar dururum" diye her zaman ki
şikayetçi tavrıyla kocasını anlatıyor bir yandan da “valiz için benden ütülememi istediğin giysin var mı” diye
soruyor, kadın olmanın!!! dayanılmaz zorluğu hakkında beni aydınlatıyordu!!!!
Onunla ne sohbet edecek vaktim ne de bildiğim doğruları tekrarlayarak her zamanki gibi sil baştan yapacak
gücüm vardı. Umutsuzca gülümsedim.
Gece 05.30’da Kuşadası'nda arkadaşlarımın yanındaydım.
Üç bekar kadın.. Kadın olmanın!!! dayanılmaz zorluğuyla bir araya gelmiş, gece ile sabah arasındaki bu
saatte birlikte kahve içerken, anılardan konuşmaya, dostluğun o doyumsuz dakikalarını paylaşmaya
başlamıştık..
Kadın olmanın !!! dayanılmaz zorluğu...
Sahi bu kadar zor muydu kadın olmak!?
Yoksa bu mucizevi güçten korkan erkek egemen toplumların kadına biçtiği yeni roller miydi zorlaştıran, hayatı
hoyratlaştıran..?
Cennetin ayaklarının altına serildiği, doğuran, üreten, çalışan, çabalayan, çok şey beklenilen ama güçsüz
olması için elinden tüm hakları alınmaya çalışılan, her geçen gün daha fazla baskı yaşayan "Gecenin o
saati kadın başına ne işi varmış dışarıda" denilen "Ama eteği kısaymış", "Komşunun oğluyla bakışmış" yağmur
yağmış, güneş açmış; nefes almış tahrik etmiş, göz süzmüş bahanesiyle silikleştirilen kadın.. Bizim kadınlarımız.
Bir iki saatlik uykudan sonra KADIN başımıza kahvaltı etmek için Kuşadası'ndan Alaçatı'ya gidiyoruz.
Üç kadın... Hepimizin ayrı ayrı roman konusu olabilecek hikayesi var.
Erkek egemen toplumda kadın olmanın!!! dayanılmaz zorluğunu yaşamamak için verdiğimiz amansız
mücadelemiz, bitmeyen savaşlarımız, her kafadan çıkan eleştirilere karşı dimdik ve güçlü duruşumuzla dolu bir
yaşamımız var.
Dilimizde çok kullandığımız bir söz dizimi vardır. "Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır" diye.
Her başarılı kadının ardında da kıymet bilmeyen, takdir etmeyen, hazmedememiş, destek olmak yerine engel
olmak için çabalayan acıtmış, incitmiş, her tür şiddet ile kadının karşısında olan bir erkek mutlaka vardır.
Adam olamamış bu erkekler kendini geliştirmeyi bir türlü beceremez ama kendi gücünün farkında olan kadını
öyle bir törpüler ki, ortaya mermer gibi dayanıklı, güçlü yeni bir kadın çıkar.
Ve bu kadınlar hep göz önünde, imrenilen, alkışlanan, hem çok sevilen hem de bir o kadar da uzak durulması
gereken kadınlar olarak yaşarlar.
Onlar için hayat gerçekten zordur.
Evde kocasıyla oturup kadın olmanın!!! dayanılmaz zorluğundan bahseden kadınların aksine güçlü ve cesur
kadınlardır.
Kendi hakları için mücadele de eden, yaşam hikayelerini dinlediğinizde dudak uçuklatan senaryoların baş
kahramanı olanlar yine bu kadınlardır.
Ama dayanacak omuzları olmadığı için onları ağlarken göremezsiniz.
Şikayet etmeyi çoktan unutmuş bu kadınlar çok bedel ödemiş kadınlardır.
Hayatta bedelini ödemediğiniz hiç bir şey sizin değildir. Özgürlüğünüzü bir erkeğin ellerine verdiğinizde bir
daha özgür olamazsınız , haklarınızdan yavaş yavaş feragat etmeye başladığınızda bir daha aynı hakları
mücadele etmedikçe alamazsınız.
Kadın..
Kadınlarımız...
Siz mücadele etmezseniz kimse sizin için mücadele etmeyecektir.
Ve siz mücadele etmediğiniz sürece dolap kapağı silerken karşınızda ki kadının ne şanslı olduğunu düşünüp
şikayet etmeye devam ederseniz.
Önümüzde kutlanılacak 29 Ekim var. Ve kadını bir heykeltıraş edasıyla yeniden bir kimlik sahibi yapan Ulu
Önderimiz.
Hadi bu 29 Ekim'de kendiniz, yalnızca kendiniz için bir şey yapın.
Ayağa kalkın...
Silkelenin..
Kocanızın, ailenizin, sevdiklerinizin, sevgilinizin, akrabalarınızın size vermediği en önemli şeyi özgürlüğünüzü,
haklarınızı Cumhuriyet gibi eşitlikçi bir rejimle bizleri buluşturan Yüce Önder’e teşekkür edin.
Ne kadar değerli ve özel olduğunuzu hatırlayın.
Korkmayın ayağa kalkmaktan. Düşmeden yürümeyi öğrenmez hiç bir çocuk unutmayın. Sahip çıkın haklarınıza
ve Cumhuriyetin değerlerine.
Yoksa hayat dediğimiz bu yolculukta kendinizi bir banyo dolabını temizlerken ve "benim adam izin vermez ki"
derken bulursunuz.
Güçlü bir Cumhuriyet Güçlü Kadınlar ile olur!
Hadi şimdi çıkın yola..
Yolunuz hep aydınlık,
Yolunuz hep Atatürk yolu olsun..
Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!