Bu kez ağır adımlarla çıkıyorum basamaklardan.
Yanımda kızım ve torunum, yüzü Gemlik'in denizine, kokusu zeytinine vurgun bu evin merdivenlerinden.
Anılar nereye kadar zamanla savaşır bilmiyorum…
En son 3 yıl önce amcamın cenazesi için bu basamaklardan çıkarken, ayrılığın o koyu ağdalı, acıtan, yürek dağlayan, pasif, kederli karanlığı ile savaşmıştım.
Sonra bir yıl boyunca kaçtım çocukluğumu çalan bu duygudan.
Ardından 2024 seçimlerinde Memleket Partisi Gemlik Belediye Başkan Adayı olarak döndüm amcamın varlığıyla Arnavutluk kaldırımlı sokaklarını, denizini, yakamozunu sevdiğim bu ilçeye.
Gemlik benim için çocukluğum, ilk gençlik yıllarım demekti. E-Devlete göre 1898 Gemlik doğumlu babaannem ne kadar severse Gemlik'i, babama da bir o kadar dar gelmiş olmalı ki askerlik görevi için çıktığında memuriyet sınavlarına girip Karacabey'e atanmasıyla, yine memuriyet nedeniyle tayini Karacabey'e çıkan annemle tanışıp sıcak bir Ağustos akşamı Atatürk'ün Gemlik'e armağanı Suni İpek'in bahçesinde bir kır düğünü tadında evlenip amcamı ziyaretleri haricinde hiç gelmedi.
Oysa ben....
Ben hep sevdim Gemlik'i!
Önce amcam yüzünden sevdim;
Amcam o zamanlar adı İstiklal Caddesi olan bu şirin kasabada, şimdi Kordon apartmanların olduğu lokasyonda tek katlı Tekel binasının karşısında üç katlı, ahşap kapılı, camları açıldığında iyot ve deniz kokusu dolan evinde yaşardı ailesi ile birlikte.
Anne ve babası maliyeci olan ben, yokluk yüzünden kolejde okudum.
Yok, yok yanlış okumadınız... Bizimkisi insan yokluğu.
Birlikte vakit geçirecek büyükanneler olmayınca, tek çocuk olan bendeniz için ilkokuldan itibaren kolejli olmama karar veriyor anne ve babam.
O yıllar henüz yaz okulu kavramı ile tanışmamış Türkiye'm.
Üç aylık yaz tatilleri anne ve babam için kabus olmuş. Önce evde bakıcılar, kreş, anaokulu günleri derken ilkokulla birlikte "Artık okul, kolej görmek istemiyorum" nidalarım eşliğinde bir kaç yaz tatilimin hiç olmazsa bir ayını Gemlik'te amcamlarda geçirmeme karar veriyorlar.
Masalımın en güzel yanı da burada başlıyor.
Amcam büyük kızını o yıllarda Bursa Kız Lisesi'ne yazdırıyor. Günnur ablam okul dönemi boyunca kışın bizimle kalıyor.
Okullar tatil olduğunda birlikte Gemlik'e geçiyoruz. Bizim 70'lerin başında İpekçilik' in ilk apartmanlarından olan dağ manzaralı dairemize karşın amcamın evi bitimsiz deniz manzaralı. İpekçilik'te Günnur ablam ile paylaştığım odadan gece yıldızlar gibi parlayan teleferik ışıklarının yerine Gemlik'te yakamozlar göz kırpıyor.
Oysa deniz, tutkudur... Sevdadır..
Babam ne zaman Gemlik'e gelse çocukluk anılarını anlatıyor. Buldukları büyük kalaslardan kendilerine yaptıkları kayıkları, ateş küreğini sandal çekmek için kullanışlarını, denizden çıkardıkları midyeleri sahilde yaktıkları ateşte pişirdiklerini, uzak bahçelerden gelen köpek seslerini, korkularını, ikinci dünya savaşı döneminde çocuk olmanın zor ama sevecen yüzünü tarifsiz bir mutlulukla anlatıyor.
Ben hayranlıkla babamı dinliyorum..
Sonra büyüyorum...
Sonra evleniyorum...
Hamileliğimin 7. ayında babam Kumla'ya zeytinliklere bakmak için gittiği bir günün akşamında Bursa'ya eve döndüğünde "Ben Kumla'dan yazlık aldım" diyor .
Annem ve ben şaşkınlıkla babama bakıyoruz.
Hayır, insan zeytinliğe bakım yapmaya gittiğinde, ilaç alır, gübre alır, işçiler için ekmek, sucuk, helva alır ama yazlık alıp dönmez.
Benim babam döner. Aklına geleni yapan bir adamdır. Maceracıdır. Cesur yürek bir insandır. Ve ben onun kızı olmaktan hep gurur duyarım.
Hem bu babamın tekrar yüreğini buluşturması Gemlik'le. Seviniyorum.
Dolaylı bir buluşma olsa da onun ki.
Yazlıkta ilk fotoğraflarım hamileliğime dair. Sonrasında kızımın her yaşı işlenmiştir Kumla sokaklarına. Bebekliği, çocukluğu, ilk gençlik yılları, heyecanları, anıları, evliliği....
Genç kız olarak vedalaştığı Kumla’ya genç anne olarak dönüşü.
Torununa dair herşey…
İlk denizle buluşması, sahilde çakıl taşları toplayışı. İlk sokak anıları. Sabah alaca karanlıkta kıyıya yanaşan balıkçı tekneleri, elimi tutup benimle birlikte balık almaya inişi, anne babası uyurken, bebek arabasında onunla Çınarlı kahvede minik çay molalarımız . Köşedeki fırından taze simit ve tahinli pideyi soğutmadan eve taşıyışlarımız.
Yıllar içinde aceleci bir şekilde babam ayrıldı bu masaldan. 57 yaşında geçirdiği bir beyin kanaması onu çok sevdiği torunundan, yıllar sonra gönlüne aldığı memleketinden ayırdı.
Bir daha kimse öyle güzel deniz hikayeleri anlatmadı, taze balığı ateş üzerinde onun kadar lezzetli yapabilen çıkmadı. Anılarla savaşım hiç son bulmadı.
Babamdan 22 yıl sonra amcamı uğurladım bu penceresinde yakamozların dans ettiği evden. Artık uçsuz bucaksız bir mavi deniz de değildi zaten.
Ahde vefa'ydı benim belediye başkan adaylığım. Her taşını ezbere bildiğim, iyot kokusunun, zeytin küspesi kokusuna karışmasına sevdalandığım Gemlik'e.
Dün bayram için geldiğim amca evinde bu sefer merdivenlerde yengem karşılıyor bizi yılların tüm yorgunluğuyla.
İki gün önce hastaneden çıkmış ailenin son çınarı.
Her basamağında bir anı geçen hafızamda son düzlükte yengemle göz göze geliyoruz.
O yakamozlar tekrar yanıp sönüyor bakışlarımızda. Bu bakışlarda bir ömür, bu bakışlarda bir yaşanmışlık, bu bakışlarda Gemlik var benim için...
Sahi,
Anılar nereye kadar
Zamanla savaşır...